Bu Güçlü Yönler, Türk Aile Şirketlerini Zirveye Taşıyor – Ama Yeterli mi?

“Dedem dükkanın anahtarını babama verdiğinde sadece bir iş değil, bir hayal devretti.” Daha küçük yaşlarımda bu cümleyi bir aile şirketi yöneticisinden duymuştum. O anda anlamıştım: Türkiye’deki birçok işletme sadece bir gelir kapısı değil, aynı zamanda nesiller arası bağların bir taşıyıcısı. Ama böylesi değerli miraslar, günümüz dünyasında ayakta kalmak için sadece geçmişe bağlı değil, geleceğe de hazırlıklı olmalı. Bunun için anahtar: güçlü yönler!

Türkiye’nin ekonomisine şöyle bir kuşbakışı baktığınızda göreceğiniz tablo net: Aile şirketleri hala en önemli yapı taşlarından biri. Mahallenin nesillik küçük esnafından, ülke çapında üretim yapan dev holdinglere kadar birçok işletme, bir ailenin hikayesini taşıyor. Bu şirketler; içlerindeki samimiyet, hızlı karar alma becerisi ve kuşaklar boyunca aktarılan değerlerle dikkat çekiyor. Ama başka bir şey daha var: Zaman değişiyor, rekabet sertleşiyor ve hayatta kalmak için sadece “aile bağı” yetmiyor. Kurumsallaşma artık bir tercih değil, mecburiyet.

Peki Türk aile şirketlerini farklı kılan ne? Nerede parlıyorlar, nerede takılıyorlar?

1. Hızlı Karar Alma ve Esnek Yapı

Aile şirketlerinde bürokrasi genelde sıfıra yakın. Yönetim kurulu toplantısı beklemeye gerek yok; koridorda ayak üstü ya da akşam yemeği masasında bile karar alınabiliyor. Aile üyeleri arasında genelde zaten yılların getirdiği bir güven var. Bu da stratejik adımların hızlı atılmasını sağlıyor. Fakat bu avantajın genelde planlama eksikliğine yol açtığını görürüz.

2. Güçlü Sosyal Sermaye

Yerel pazarları tanıma konusunda Türk aile şirketlerinin üstüne yok. Bir müşteriyle 20 yıllık gönül bağı kuran, tedarikçisini kriz zamanında yarı yolda bırakmayan bu firmalar, güvene dayalı ilişkiler kurmakta usta. TOBB’un raporlarına göre birçok aile şirketi, müşteri sadakatini sadece stratejiyle, fiyatla değil, samimiyetle sağlıyor.

3. Nesiller Arası Çatışma Riski

İşlerin zora girdiği yer genelde burası oluyor. Kurucunun vizyonu başka, çocuğunun hayalleri başka. Dünya Bankası’nın verileri Türkiye’deki aile şirketlerinin %65’inin hala bir “veliaht planı” olmadığını söylüyor. Bu da ikinci ve üçüncü kuşakların şirkete nasıl dahil olacağı konusunda belirsizlik yaratıyor. Oysa bu geçişler plansız bırakıldığında, bir birikimin neticesinde anlık oluşan krizler, yılların emeği bir gecede dağılabiliyor.

4. Muhafazakar Finansal Yönetim

“Borçsuz büyüyelim” yaklaşımı Türk aile şirketlerinde sık görülür. Kriz dönemlerinde bu sağlam finansal duruş işe yarıyor. Ancak ODTÜ’nün yaptığı bir araştırma, bu muhafazakar duruşun dijital dönüşüm gibi stratejik yatırımları geciktirdiğini gösteriyor. Yani şirket ayakta kalıyor ama yerinde sayıyor.

5. Aile Anayasası Eksikliği

Birçok aile şirketinde işler iyi giderken kimse geleceği konuşmak istemiyor. Roller belli değil, miras planlaması ortada yok, yazılı bir aile anayasası hazırlanmış değil. Bu da ileride doğabilecek çatışmaların zeminini şimdiden hazırlıyor. Oysa iş bölümü, değerler, şirket dışı aile bireylerinin rolü gibi konular baştan konuşulsa, krizler başlamadan çözülmüş olur.

Peki Çözüm Ne?

Kökleri sağlam ama dalları rüzgara açık bir ağaç gibi düşünün Türk aile şirketlerini. Güçlü yönler kaybedilmeden, zayıf taraflarını onarmak şart. Bunun yolu da açık: Aile anayasası hazırlığı, veliahtların eğitimi, profesyonel ve kurumsal yönetime geçiş ve en önemlisi, şirketin aileden çok daha büyük bir yapı haline geldiğini kabul etmek.

Bir aile şirketi kurmak bir ömür ister. Ama onu yaşatmak, gelecek nesillere aktarmak; bilinç, planlama ve bazen de cesaret ister.

Sevgiler,

Tunç Vidinli

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir